Meme başı akıntıları

Meme başı akıntısı , memede kitle ve ağrı şikayetinden sonra karşımıza çıkan bir sorundur.

Meme ile ilgili nedenlerle polikliniğe başvuran hastalarda bu oran %3-5 olup, bu sebeple meme ameliyatı geçirenlerin oranı ise %7-8’i oluşturmaktadır.Yaş olarak da en sık 25-45 yaşları arasında görülür. Meme başı akıntısı daha çok iyi huylu hastalıklarla birlikte olmasına karşın akıntının bir memeden ya da her iki memeden olması, kendiliğinden veya uyarımla olması, sürekli ya da aralıklı olması, tek bir kanaldan ya da birçok kanaldan akıntının gelmesi, akıntının kanlı veya kansız olması altta yatan olası kötü hastalığı ortaya çıkarmak açısından önemli noktalardır.

Adet döneminin başlamasından itibaren gebelikte,laktasyonda(süt verme dönemi) ve menapoz sonrası dönemde memelerde fonksiyonel(beklenen) ve patolojik(normalin dışında) değişiklikler olur. Bu patolojik değişikliklerden birisi de meme başı akıntısıdır, gebelik ve laktasyon dışında ortaya çıktığında patolojik olarak kabul edilir. Meme başı akıntıları genel olarak üç grup altında incelenebilir; Galaktore Kansız akıntı Kanlı akıntı

GALAKTORE:
Her iki memeden, spontan(kendiliğinden) olarak, tüm kanallardan sütlü akıntı gelmesi galaktore olarak adlandırılır.Memelerden sütlü akıntı gelmesi gebelik sırasında veya gebelik bittiğinde görülebilir.Bu yaklaşık iki yıl kadar sürebilir ve emzirme bittiğinde kesilir. Gebelik veya emzirme olmaksızın memelerden sütlü akıntı gelmesi fizyolojik , farmakolojik(ilaçlara bağlı) veya endokrinolojik(hormonal) nedenlere bağlı olabilir.

Fizyolojik olarak;aşırı meme manüplasyonu(elle uyarılması), meme başlarının emilme şeklinde uyarılması buna yol açabilir.Tanı ve tedavi için uyarı kesilerek akıntının devam edip etmediğine bakılır.

Farmakolojik nedenler ise başka problemler nedeniyle kullanılan ilaçların galaktoreye sebep olmasıdır. Bu ilaçlar arasında en sık ülser ilaçları, doğum kontrol ilaçları, antiemetikler(bulantı giderici ilaçların bir kısmı) ve antidepresanlar saayılabilir. Ayrıca kronik morfin kullananlarda da görülebilir.

Endokrinolojik sebeplere gelince bir grup kadında galaktorenin sebebi kolayca açıklanamaz.Böyle durumlarda serum prolaktin seviyesi oldukça yardımcıdır. Prolaktin, hipofiz ön lobundan salgılanan bir hormondur. Görevi memeden süt salınımını sağlamak, diğer hormonlarla birlikte memenin gelişimine katkıda bulunmaktır. Gebelik sırasında prolaktin seviyesi yükselerek doğumdan hemen sonra 200 ng/ml ye ulaşır. Gebelik ve doğum olmaksızın prolaktin seviyesindeki artış hipofize ait tümoral bir kitleyi düşündürmelidir. Hastalarda kitleye bağlı baş ağrısı ve görme bozukluğu vardır. Tanı için görme alanı muayenesi yapılır.Kafa grafisi ile büyük bir hipofizer kitle ortaya çıkarılabilir. Daha küçük kitleler için bilgisayarlı tomografi ya da magnetik rezonans çekilebilir.

Kitlenin boyutuna ve medikal(ilaç) tedavisinin sonucuna göre cerrahi eksizyon ve radyoterapi(ışın tedavisi) planlanabilir. Bunların dışında hipotalamik kitleler, enfeksiyonlar, vasküler(damarsal) ya da dejeneratif hasarlar, ektopik(normal yeri dışında) prolaktin salgılayan bronkojenik karsinoma, göğüs duvarına ait lezyonlar; herpes zoster, cerrahi skarlar da galaktoreye sebep olabilir. Eğer galaktore kontrol altına alınamıyor , hastanın sosyal ve seksüel yaşamını etkiliyorsa ayrıca gelecekte gebelik planı yoksa cerrahi ile tüm kanallar çıkarılabilir.

KANSIZ AKINTILAR:
Pürülan Akıntılar: Sıklıkla çocuk emzirme döneminde görülmekle beraber postmenapozal kadınlarda da görülebilir. Memede ağrı, huzursuzluk ve bir çok kanaldan kaynaklanan, spontan, tek taraflı akıntı enfeksiyon(iltihap) belirtileri ile birlikte mevcuttur. Enflamasyona ait klinik ve labarotuvar bulguları ile tanı koyulabilir . Tedavi için kültür alınarak uygun antibiyotik ve antiinflamatuar(iltihap giderici) verilir. Eğer apse oluşmuşsa insizyon ve drenaj gereklidir. Ayrıca inflamatuar kanser açısından dikkatli olmak gerekmektedir.

KANLI AKINTILAR:
Bu hastalarda sıklıkla;

* %48.1 İntraduktal papillom
* %32.9 Fibrokistik değişiklik
* %14.3 Kanser
* %4.8 Duktal ektazi saptanmıştır

Meme duktus ektazisinde(meme kanallarının genişlemesi) bu tür akıntı görülür.Bu grupta akıntılar farklı renklerde ,spontan , yapışkan ,bilateral(iki taraflı) ve bir çok kanaldan olur. Çocuk doğurmuş, meme başı uyarımı olan, 37-53 y. arasında ki kadınlarda daha sıklıkla görülür. Akıntı sıklıkla farklı renklerde karşımıza çıkarken genellikle yeşil hakimdir. Sırasıyla sarı, beyaz ,kahverengi-gri ve kırmızımsı kahverengi olabilir. Bu son renk kanlı akıntı ile karışabilir. İntraduktal papillomlar da bu tür akıntılara sebep olabilir.Genellikle 20-40 yaşlarında görülürler. Çoğunlukla meme başına yakın bir kist ya da genişlemiş bir duktus içinde gelişen genellikle 1 cm’ den küçük lezyondur. Bazen papillomlar birçok duktusda ve duktusun farklı yerlerinde de olabilir.

Fizik muayene ile akıntının geldiği duktus saptanmaya çalışılır. Tanıda mamografi yalnız başına yetersizdir. Duktografi(kanallardan ilaç verilerek görüntüleme) ve histopatolojik(parçanın alınarak mikroskop altında incelenmesi) tanıda önemlidir. Bu akıntılar sıklıkla kanserle veya prekaseröz mastopati ile birliktedir. Akıntı tek taraflı , tek kanaldan kaynaklanıyor, kitle var ise sitolojik ve mamografik bulgular da değerlendirilerek kanser ayırıcı tanısına gidilmelidir Akıntı serösanginöz(sulu-kanlı gibi) ya da kanlı ise 50 yaşın altında iyi huylu olma olasılığı artarken, 50 yaşın üstünde kötü bir hastalık ile birlikteliği sıktır. Yaş artışı ve kitle varlığı kanser olasılığını akla getirmelidir.

Meme başı akıntısında hastaya yaklaşım ve tanı yöntemleri ne olmalıdır ?
Eğer akıntı çamaşır üzerinde spontan farkedilmişse bu hastanın aktivasyonu örneğin jimnastik sonrası farkedilenden daha önemlidir. Akıntının menstruel siklus(adet kanamaları), ovulasyon ve mevcut gebelik ile ilişkisinin olması nonkanseröz(kanser dışı) lezyon ayırımında önemlidir. Akıntının rengi, travma(hasara maruz kalma), cerrahi, herpes zoster gibi enfeksiyonlarda ayırıcı tanıda önemlidir. Hikayede ilaç kullanımı araştırılmalıdır. Hasta yaşı ve ailede kanser hikayesi meme kanseri gelişiminde artmış bir risktir.Tüm menapoz sonrası akıntılar önemlidir. Her iki memenin fizik muayenesi nazik ve dikkatli biçimde yapılmalıdır. Akıntının geldiği kadranın demonstrasyonu önemlidir. Akıntının rengi ve konsantrasyonu gözlenir. Sitoloji yapılabilir fakat yalancı negatif sonuç oranı yüksektir. Sitoloji şüpheli,kitle tespit edilememişse kesin tanı için akıntının geldiği meme duktusu çıkarılarak tanıya gidilmelidir. Tüm palpe edilen(ele gelen) kitlelerde ince iğne aspirasyon biyopsisi gereklidir. Histopatolojik tanı daha değerlidir ve bizi kesin tanıya götürür. Mammografi öncelikle yapılmalıdır. Duktografi özellikle intraduktal papillom tanısında yardımcı olabilir.

Sonuç olarak tek taraflı,kendiliğinden olan,kanlı akıntılarda mutlaka tanının konması gerekmektedir.Ayrıca unutmamamız gereken önemli bir nokta ise,akıntının gelip gelmediğini kontrol için kesinlikle meme başını uyarmamalıyız. Akıntı var ise zaten gelecektir.